Bugünlerde “polis devletine dönüşüyoruz arkadaşlar” diyerek geziyorum okulumun koridorlarında. Bu serzenişimi duyan çoğu kişi ise beni ya olayları abartmakla itham ediyor, ya da polisin yetkisinin arttırılmasının haklılığına ikna etmeye çalışıyor. Üstelik bunu Amerika gibi ülkeleri örnek göstererek yapmaya çalışanlar dahi çıkıyor.
Öncelikle şunu belirteyim ki, Türkiye’nin ceza hukukunu ve güvenlik yapısını ele aldığımızda, hala bazı eyaletlerinde idam cezasının uygulandığı bir ülkeden daha demokratik olduğu gerçeğine varabiliriz. Bu yüzden karşılaştırmalarımda, ülke yapısı bakımından bize daha fazla benzeyen, Avrupa ülkelerini kullanmaktan yanayım.
Sanıldığı aksine; günümüzde iktidarın kolluk kuvvetlerinin gücünü hukuki dayanaklar olmadan kullanabiliyor olmasını anlatan “polis devleti” söz öbeği, Antik Yunanca’da şehir anlamına gelen polisten türeyerek gelmemiştir. Bu cümlede kullandığımız “polis devleti” almanca polizeistaat kelimesinden literatürümüze geçmiştir ve 17 ile 18. yüzyılda Avrupa’da yaşanan mutlakiyetçi rejimi açıklamak amacıyla kullanılmıştır.
Anayasamızdan da örnek vermek gerekirse eğer, “Polis devleti” ibaresi, Türkiye Cumhuriyeti anayasasında yer alan “Hukuk Devleti” ibaresinin zıt anlamlısı olarak kabul edilmektedir.
Şimdi neden bir polis devletine dönüştüğümüzü düşündüğüme gelelim isterseniz…
Birkaç gün öncesinde cumhuriyet tarihinde ilk kez bir askeri karargah savcılar ve polis tarafından, tam anlamıyla, basıldı. Dayanağını aylar öncesinde sivil mahkemelere askeri yargılamaları yapma hakkı tanıyan bir yasa değişikliğinden alan bu baskın sonucunda bazı belgelere el konuldu. Sonrasındaysa gazetelerde bu baskınları, özel harekat timinin ofisine yapılan bir başka baskının izlediği haberlerini okuduk.
Ondan öncesinde ise, “hak verilmez, alınır” mantığıyla hareket eden ve ellerinden alınan haklarını talep etmek üzere miting düzenleyen Tekel işçileri, düşman misali, başarılı bir operasyon* sonucu püskürtüldü. Bu esnada, işçilerle polis arasında bir tampon bölge oluşturmaya çalışan bazı milletvekilleri ise aynı muameleden fazlasıyla nasibini aldı.Kısacası, yasalar karşılığında bile dokunulmazlığı olan milletvekillerine “fiziksel” anlamda dokunulmuş oldu ve “uyarılar yapılmıştı” gibi açıklamalarla birlikte bu müdahale haklı gösterilmeye çalışıldı.
Geçen sene Yunanistan, bir gencin polis kurşunuyla öldürülmesi sonucu, tam tabiriyle, birbirine girerken;biz Türkiye’de hapishanede işkenceden ölenlere mi, polisin kaza kurşunuyla* ölenlere mi yoksa hapishanede ölüp “kendini ayakkabı bağıyla astı” açıklaması yapılan gence mi üzüleceğimizi bilemez hale geldik.
Hepsinden daha da vahim olanı nedir biliyor musunuz, bir anda yapılan ısı artışına tepki gösterip tavadan dışarı atlayan, ancak ısı yavaş yavaş arttırıldığında fark edemeyip kaynayan kurbağa hikayesini bilmemize rağmen hala tavadan atlama cesaretini gösteremiyoruz ki göstermemize de izin verilmiyor.
Sorun, Ergenekon tarzı bazı davalar sonucu içeri atılıp derin devlete üye olduğu ispatlanan çeteciler ve eski paşalar değildir.
Sorun, bu esnada her muhalifin soruşturma geçirmesi ve bunun sonucunda ülkeye hakim olan yıldırma, korkutma mantalitesidir.
Sorun, hukuk önünde “suçluluğu ispatlanana kadar herkesin masum olduğu “olgusunun, “masumluğu ispatlanana kadar herkes suçludur” olgusuna dönüştürülmeye çalışılmasındadır.
Tekrar hatırlatmakta fayda görüyorum…
Anayasamıza göre hukuk devletinin tanımı: “faaliyetlerinde hukuk kurallarına bağlı olan, vatandaşlarına hukuki güvenlik sağlayan devlet”tir. Polis devletinin tanımı ise : “kamunun refahı ve selameti için, her türlü önlemi alabilen, bu amaçla kişilerin hak ve özgürlüklerine alabildiğine müdahale edebilen, onlara külfetler yükleyebilen fakat tüm bunları yaparken idaresi hukuka bağlı olmayan devlet”tir.
Merak ediyorum da, acaba şu ana kadar hangi muhalif evinden sabahın köründe apar topar götürülürken, hangi mitinge müdahale edilerek savaşta kullanılmak üzere tasarlanan bombalar kullanılırken veya hangi eylemci hapishanede işkenceye maruz kalırken hukuki güvenlikleri göz önünde bulunduruldu?
Sizce de yavaş yavaş bir polis devletine dönüşmüyor muyuz?
29 Aralık 2009 Salı
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Epeydir bir icraatını göremiyoruz el-giornalista. İzleyicilerin olarak merakla yeni yazılarını bekliyoruz
YanıtlaSil