Bu Blogda Ara

15 Aralık 2009 Salı

Avrupa Kısa Kulvar Yüzme Şampiyonası "Organizasyonu"

Bildiğiniz üzere, geçtiğimiz günlerde Türkiye oldukça önemli bir organizasyona ev sahipliği yaptı. Avrupa Kısa Kulvar Yüzme Şampiyonası spor çevrelerince prestijiyle tanınan bir şampiyona konumunda. Bu yüzden de böyle bir organizasyondan sonuç itibariyle “alnımızın akıyla” çıkmış olmamız kutlanması gereken bir başarı.

Şampiyona başlamadan önce organizasyona dair bir çok tartışma yer aldı çeşitli yayın kuruluşlarında. En büyük tartışmalardan biri de Abdi İpekçi gibi bir basketbol kompleksine kurulan portatif havuz üzerineydi. Abdi İpekçi’nin basketbol takımlarımız açısından önemini hesaba kattığımızda, salonun hasar göreceğine yönelik eleştirilerin gelmesini oldukça normal karşılıyorum. Ancak kullanılan yeni teknolojiler ve havuzun üstüne kurulan nem emici sistemlerle beraber hasarın en aza indirgendiğini düşünmekteyim. Tabii bu süreçte bazı spor yazarlarının, bunun geçici bir çözüm olduğu ve yeni bir havuz yapılması gerekliliği yönünde demeçleri de oldu. Bunları kısmen haklı bulmakla birlikte belirtmeliyim ki, bu portatif havuz Abdi İpekçi’den Tozkoparan’a taşındığında ülkemiz ilk yüzme kompleksine kavuşmuş olacak.

Yeni teknoloji mayoların 2010 ile beraber kullanılmayacak olması da bir nevi bu şampiyonada kırılan rekorların uzun süre tekrar kırılamayacağı anlamına gelmekte.Tüm bu tartışmaların gölgesinde yapılan bu şampiyona; rekortmen sporcularıyla, rekorlarıyla ve en önemlisi ülkede yüzmenin tanıtımına yaptığı katkıyla Türkiye’nin organizasyon karnesine başka bir “pekiyi”yi getirmiş bulunmakta. Peki Türkiye şampiyona organizatörü bir ülke olma yolunda ne durumda ve bu organizasyonların basına yansımaları ne şekilde?… İsterseniz bunun için biraz geriye gidelim.

Bu ülkede yaşayan insanlar olarak ortak bir özelliğimiz var, ki o da hiçbir şekilde kendimize güvenemememiz.Çoğu organizasyon öncesinde, basının da bu yaklaşıma bağımlı olarak bu önyargıya hizmet ettiğine tanık olduk. Belki de bu önyargıyı bir nebze kıran ilk spor olayı , 1971 Akdeniz Oyunlarını saymazsak eğer, ülkemizde düzenlenen 2001 senesindeki Avrupa Basketbol Şampiyonası oldu. Bu şampiyona, oluşturulan her türlü spekülasyona rağmen, kararlı bir organizasyon takımı sayesinde başarıyla atlatıldı ve sonucunda da Türkiye şampiyona tarihinde ilk kez gümüş madalyaya ulaşmış oldu.

Bundan sonraki ilk başarılı şampiyona hatırlarsanız eğer, 2005’te İzmir’de düzenlenen Üniversite Yaz Oyunları’ydı. Türkiye’nin şu ana kadar yaptığı en başarılı organizasyonlardan biri olması bir yana, ülkemizin spor tanıtımına ve daha da önemlisi ileride gerçekleştirilecek spor müsabakalarının ülkemize alınmasına önemli katkı sağladı. Dönemin FISU(Uluslararası Üniversite Spor Federasyonu) Başkanı George E. Killian da oyunlardan sonra yaptığı açıklamada, İzmir 2005’i oyunlar tarihinin en başarılı birkaç organizasyonundan birisi olarak taçlandırdı.

2005’te yapılan ve uluslar arası spor kamuoyunun beğenilerini toplayan bu organizasyon , Hıncal Uluç başta olmak üzere bazı spor yazarları tarafındansa acımasızca eleştirilmişti. Verilen bu demeçlerde, kurulan spor komplekslerinin ve yapılan tanıtımın ileride hiçbir katkı sağlayamayacağı ve para israfı olduğu söylenmiş; aynı dönemde yarışılmaya başlanan İstanbul Park ise tanıtım ve para getirisi açısından başarılı bir örnek olarak gösterilmişti.

Şimdi bakıyorum da, İstanbul Park her sene zarar edilmesinden dolayı geleceği tartışılan bir pist haline gelmişken, Türkiye üst üste gerçekleştirdiği bu organizasyonların meyvelerini toplamaya başlıyor.

Bu başarılı spor müsabakalarının getirilerini tanıtım ve maddi kazanç olarak da sınırlamamak gerek. Keza düzenlendiği şehirlere de önemli getirileri olan spor olayları bunlar. Buna en iyi örneği ise 2011 yılında Üniversite Kış Olimpiyat Oyunları’na ev sahipliği yapacak Erzurum oluşturuyor.

FISU 2005 İzmir’den son derece memnun kalmış olacak ki, bunun ödülü olarak 2011 kış oyunları tekrardan Türkiye'ye verildi. Yine de bu, her başarının altında bir başarısızlık aramayı misyon bilen bazı basın mensublarını tatmin etmedi ki bu organizasyona zaten hiçbir ülke tarafından talip olunmadığı yönünde bir sürü yazı yazıldı. Hatta aralarından “organizasyon etmeye bile değmeyecek” bir spor olayının Türkiye’ye alındığını duyurmaya kalkanlar bile çıktı.

Bu esnada atlanan bir detay var ki, o da spor kültüründen yoksun bir ülkede, olimpiyat gibi farklı spor dallarının yer aldığı bir şampiyonanın yapılmasının ülke düzeyinde yapacağı katkı. Bunun yanında kurulacak spor komplekslerinden bahsetmiyorum bile.

Şu aşamada ben ne desem boş, keza bu yazarlara en iyi cevabı, 5-10 yıl sonra Erzurum’da kurulan bu tesislerden yetişen bir sporcu çıkıp, uluslar arası arenada bayrağımızı başarıyla dalgalandırdığında verecek.

Bu günlerde, 2020 Olimpiyatları adaylığına hazırlanan ülkemizi önümüzdeki üç senede de önemli organizasyonlar beklemekte.Umarım, 2010 Dünya Basketbol Şampiyonası, 2011 Üniversite Kış Oyunları ve 2012 Dünya Yüzme Şampiyonası’yla beraber Türkiye taraflı tarafsız herkes tarafından bir “organizasyon ülkesi” olarak görülmeye başlanacak.

En azından, 2020 için masaya oturduğumuzda dosyamızda “yapılması vaad edilenler”in yanında “düzenlenen şampiyonaların başarılı karneleri” de yer alacak.

Nice başarılı organizasyonlara...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder