Robert Kolej kuruluş tarihinden beri Türkiye’nin öncü ortaöğretim kurumlarından biri olmayı sürdürüyor. Bunu anlayabilmek için de mezunlarının her dalda elde ettiği başarılarına bakmamız pekala yeterli. Bu yazımda ben de belli bir alanda Türkiye’ye önemli hizmetlerde bulunmuş mezunlardan bahsedeceğim.
Robert Kolej ve siyaset denince akla gelen birkaç simge isim vardır. Mavi gömleğiyle tanıdığımız “Karaoğlan” Bülent Ecevit, eşi ve siyaset ortağı Rahşan Ecevit, Türkiye’nin ilk kadın başbakanı Tansu Çiller ve zamanının dışişleri bakanı “kibar siyasetçi” İsmail Cem hepimizin aklına hemencecik geliyor kuşkusuz. Türk siyasetine her açıdan yön veren ve bu ülkeye çok değerli hizmetleri dokunmuş bu mezunlarımızı çoğunuzun yakından tanıdığına eminim. Bu isimlerin hepsini tekrardan saygıyla anarak, ben bu yazımda biraz daha az tanıdığımız mezun siyasetçilerimizden söz etmek istiyorum.
Öncelikle Robert Kolej öğrencileri olarak her gün isminin önünden en azından bir kez geçtiğimiz bir isimle başlamak istiyorum. Bu araştırmayı yaptıktan sonra fark ettim ki, aslında ismini her gün okumama rağmen o kişi hakkında çok az bilgi sahibiymişim. Tahmin edebildiğiniz üzere, bahsettiğim isim Talat Sait Halman. “Aaa, Lab 1’de yazan isim bu” dediğinizi duyar gibiyim. Çok uzatmadan kısaca tanıtacağım size kendisini…
Talat Sait Halman, daha çok çevirileri ile tanınan bir edebiyat adamıyken 12 Mart sonrası Nihat Erim hükümetinde Kültür Bakanlığı yaparak Türkiye’nin ilk Kültür Bakanı olan siyasetçimiz. Siyasete geçişinde yurtdışında Columbia Üniversitesi’nde okuduğu Siyaset Bilimi okuyarak başlayan kariyerinde yaptığı önemli çalışmalarının yeri olduğunu belirtmek gerek. Yurtdışındaki .alışmalarını Türk Dili Edebiyatı üzerine yoğunlaştırması da Kültür Bakanlığında önemli bir etkiye sahip. Siyaset yaşamı dışında yazdığı on iki de şiir kitabı bulunmaktadır.
Bahsedeceğim bir diğer ismi ise genellikle Turkcell Süper Lig karşılaşmaları sırasında duyuyorsunuz. Lig TV yayınlarından üç büyüklerinin Gaziantep deplasmanında yaptığı maçı takip edenler, eminim ki, mezunumuzun ismini defalarca duyuyorlardır. Bahsini ettiğim bu isim Mehmet Kamil Ocak. Lig TV ile bağlantısı da Gaziantepspor’un maçlarını oynadığı futbol stadının adının Kamil Ocak Stadyumu olması…
Mehmet Kamil Ocak Robert Kolej’in 1935 mezunlarından birisi. Siyasetle ilgisi ise uzun yıllara dayanıyor. Öğrenimini Ticaret üstüne tamamlayıp 1940 yılında Gaziantep Dokumacılar Kooperatifi Genel Müdürlüğüne tayin ediliyor. Çok geçmeden bir yıl sonrasında da Demokrat Parti çatısı altında siyasete adımını atıyor. 1951 yılında ise Demokrat Parti Gaziantep İl Başkanlığı görevini yürütüyor. Siyasette , tabiri yerindeyse, zirve noktasını 1965- 1969 yılları arası görevde bulunan Süleyman Demirel’in başbakanlığını yaptığı 30. Hükümette Spordan Sorumlu Devlet Bakanlığı yaptığı dönemde görüyor. Bakanlığı sırasında ülke sporuna önemli hizmetlerde bulunan Ocak, Gaziantep’te bir stadyum ve büyük spor kompleksinin de açılışını sığdırıyor bu 4 yıllık sürece.
Bu yazımda sizlere bahsedeceğim son isim liseden Robert Kolejli değil. Ancak zamanın Robert Koleji, şimdinin Boğaziçi Üniversitesi’nde eğitimine devam etmiş ve tamamlamış bir siyasetçi. Bu açıdan hala bir mezun olarak kabul edilebileceği kanaatindeyim ben. Diğer iki isme oranla ona herhangi bir bilgisayar laboratuarının duvarında veya maç öncesi televizyon ekranında rastlamak pek de mümkün değil. Yine de bu ülkeye kattıklarına bakılınca diğer iki isimden pek ayrılır yanı yok.
Sizlere bahsedeceğim son isim iki dönem bakanlık yapmış olan bir siyasetçi. Bugünlerde çok gündemde olmasa da Türkiye’nin yakın dönemine damgasını vuran isimlerden biri. Kısacası, bu isim Erol Çevikçe…
İsmet İnönü’nün başbakanlık yaptığı dönemde Devlet Planlama Teşkilatına girip ilk plancılarla çalışma fırsatı buluyor Çevikçe. Siyasete gerçek anlamda ilk adımını ise 1973’te merhum Bülent Ecevit’in çağrısıyla yapıyor ve Devlet Planlama Teşkilatından istifa ediyor. 1974 yılında Adana Milletvekili olarak girdiği mecliste Bayındırlık Bakanlığı görevini üstleniyor. 1977 yılında; ikinci Ecevit hükümetinde ise Ulaştırma Bakanlığı yapıyor. 80 sonrası siyasi yasaklı olduğu için bir dönem siyasetten uzak kalmak zorunda kalsa da 92 yılında yeniden açılan CHP’de Genel Başkan Yardımcılığıyla geri dönüyor bu arenaya. 1999 seçiminde CHP’nin meclis dışı kalmasıyla Deniz Baykal’ı istifaya davet edenlerin başını çeken Çevikçe, o tarihten beri faal olarak siyaseti bırakmış durumda.
En üstte saydığım önemli liderlere bu üç kişiyi de etkilediğimizde Robert Kolej’in Türkiye siyaseti üzerindeki etkisi bir kez daha önümüze çıkmış oluyor. Robert Kolej'in yetiştirdiği bu tarz siyasetçilerle gelecekte de karşılaşmak umuduyla...
26 Nisan 2010 Pazartesi
24 Nisan 2010 Cumartesi
Üçüncü Köprü - 2
Hatırlayacağınız üzere, önceleri yazdığım bir yazıda okulumuz Adventure Training Club etkinliği olan bir kamptan bahsetmiş ve aynı yerde inşa edilecek olan üçüncü köprüden dolayı hissettiğim rahatsızlıktan bahsetmiştim sizlere. Arasından epey bir zaman geçti kuşkusuz. Türkiye gibi atılan bir yumrukla gündemin her an değişebildiği bir ülkede üçüncü köprü de, tartışması da unutuldu gitti tabii. Ancak ben bu tartışmayı tekrardan sizlerin gündeminize taşımayı amaçlıyorum üstelik bu kez referans olarak göstereceğim bir raporu da paylaşacağım sizlerle.
Çok ses seda çıkarmadı ya geçtiğimiz haftalarda İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesince bir rapor hazırlandı. “3. Köprü ve İstanbul Ormanlarına Etkileri Raporu” adı verilen bu çalışmayla konuşulan güzergahlar ve olası zararları üzerine pek çok araştırmaya yer veriliyor.
Raporda köprü inşaatının yaratacağı çevresel etkilerden önce köprü ile beraber yerleşime açılabilecek ve olası bir toprak yağmasına kurban gidebilecek ormanların İstanbul için taşıdığı önemden bahsediliyor.Ki ülkemizde satılma kapsamına alınan orman alanlarının malum sonunu da göz önünde bulundurduğumuzda, bu alanların da imara açılacağı aşikar bir biçimde karşımızda durmaktadır.
Dile kolay, açıklanan ilk güzergahlara göre köprünün tam da üzerinden geçeceği Belgrad Ormanında 402 bitki türü, 42 tür gündüz kelebeği, 146 kuş türü ve 22 memeli türünün yaşadığı belirtiliyor. Aynı zamanda bu bölge, Türkiye ve Dünya’nın önde gelen kuş göçü alanlarından biri olma özelliğini de taşıyor hazırlanan bu rapora göre.
Köprünün sadece inşa edileceği alan üzerinden bir zarar çıkarımı yaparsak dahi, bir felaketle karşı karşıya olduğumuzu anlayabiliriz. Bölgedeki hayvanları ve doğal yapıyı etkilemesi bir yana, İstanbul gibi bir metropolün en hayati ihtiyaçlarından biri olan su kaynaklarının temizliğinin ve ulaşılabilirliğinin de bu köprüyle beraber büyük bir tehlikeye atıldığını görüyoruz. Ki yakın yüzyılın en büyük probleminin su ve buna bağlı olarak çıkan savaşlar olduğunun söylenmekte olduğu bir dönemde, bu kararın günü kurtarmak adına atılan bir adım olduğu aşikardır.
7 kişilik komisyondaki tüm öğretim görevlileri bu raporun tamamen bilimsel verilerle hazırlandığını öne sürüyorlar. Hatta geçenlerde raporu hazırlayan üyelerden biri sorunun vehametine dair “Kenarları çitle çevrili otoyollar doğrudan yaban hayvanlarının yaşam alanlarını parçalayarak hayvan türlerinin kentin kuzeyindeki yayılış alanlarını sınırlayacaktır. Çok sayıda endemik bitki türü de yok olacaktır” açıklamasını yaptı.
Bu raporun her kesimden üçüncü köprüye getirilen eleştirilerden ise bir farkla ayrıldığını görebiliyoruz. Ki o da, Türkiye’de alışılan eleştirilerin aksine, bir de alternatif çözüm önerisi getiriyor olması. Hem ulaşıma aynı oranda çözüm getirebilecek, hem de çevrede oluşan zararın gerçek anlamda minimize edilebileceği bir çözüm olarak raylı boğaz geçiş sistemini öneren öğretim görevlileri, böylece bu gereksiz tartışmanın da çözüme ulaşabileceği yönünde fikir birliğine varmış görünüyorlar.
Son olarak mevcut durumdan bahsetmek gerekirse eğer, üçüncü köprü inşaatı biraz askıya alınmış gibi görünüyor. Ancak hükümetin bu inşaatı tamamlamak mevzusunda son derece kararlı olduğu da bir gerçek. Bakalım şu an bu köprüyü destekleyenler, 4-5 yıl sonrası olası bir sel felaketinde yine doğayı suçlayabilecekler mi?
Çok ses seda çıkarmadı ya geçtiğimiz haftalarda İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesince bir rapor hazırlandı. “3. Köprü ve İstanbul Ormanlarına Etkileri Raporu” adı verilen bu çalışmayla konuşulan güzergahlar ve olası zararları üzerine pek çok araştırmaya yer veriliyor.
Raporda köprü inşaatının yaratacağı çevresel etkilerden önce köprü ile beraber yerleşime açılabilecek ve olası bir toprak yağmasına kurban gidebilecek ormanların İstanbul için taşıdığı önemden bahsediliyor.Ki ülkemizde satılma kapsamına alınan orman alanlarının malum sonunu da göz önünde bulundurduğumuzda, bu alanların da imara açılacağı aşikar bir biçimde karşımızda durmaktadır.
Dile kolay, açıklanan ilk güzergahlara göre köprünün tam da üzerinden geçeceği Belgrad Ormanında 402 bitki türü, 42 tür gündüz kelebeği, 146 kuş türü ve 22 memeli türünün yaşadığı belirtiliyor. Aynı zamanda bu bölge, Türkiye ve Dünya’nın önde gelen kuş göçü alanlarından biri olma özelliğini de taşıyor hazırlanan bu rapora göre.
Köprünün sadece inşa edileceği alan üzerinden bir zarar çıkarımı yaparsak dahi, bir felaketle karşı karşıya olduğumuzu anlayabiliriz. Bölgedeki hayvanları ve doğal yapıyı etkilemesi bir yana, İstanbul gibi bir metropolün en hayati ihtiyaçlarından biri olan su kaynaklarının temizliğinin ve ulaşılabilirliğinin de bu köprüyle beraber büyük bir tehlikeye atıldığını görüyoruz. Ki yakın yüzyılın en büyük probleminin su ve buna bağlı olarak çıkan savaşlar olduğunun söylenmekte olduğu bir dönemde, bu kararın günü kurtarmak adına atılan bir adım olduğu aşikardır.
7 kişilik komisyondaki tüm öğretim görevlileri bu raporun tamamen bilimsel verilerle hazırlandığını öne sürüyorlar. Hatta geçenlerde raporu hazırlayan üyelerden biri sorunun vehametine dair “Kenarları çitle çevrili otoyollar doğrudan yaban hayvanlarının yaşam alanlarını parçalayarak hayvan türlerinin kentin kuzeyindeki yayılış alanlarını sınırlayacaktır. Çok sayıda endemik bitki türü de yok olacaktır” açıklamasını yaptı.
Bu raporun her kesimden üçüncü köprüye getirilen eleştirilerden ise bir farkla ayrıldığını görebiliyoruz. Ki o da, Türkiye’de alışılan eleştirilerin aksine, bir de alternatif çözüm önerisi getiriyor olması. Hem ulaşıma aynı oranda çözüm getirebilecek, hem de çevrede oluşan zararın gerçek anlamda minimize edilebileceği bir çözüm olarak raylı boğaz geçiş sistemini öneren öğretim görevlileri, böylece bu gereksiz tartışmanın da çözüme ulaşabileceği yönünde fikir birliğine varmış görünüyorlar.
Son olarak mevcut durumdan bahsetmek gerekirse eğer, üçüncü köprü inşaatı biraz askıya alınmış gibi görünüyor. Ancak hükümetin bu inşaatı tamamlamak mevzusunda son derece kararlı olduğu da bir gerçek. Bakalım şu an bu köprüyü destekleyenler, 4-5 yıl sonrası olası bir sel felaketinde yine doğayı suçlayabilecekler mi?
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)